ANKARA – AK Parti’nin kurucularından ve eski TBMM Lideri Bülent Arınç, toplumsal medya hesabından FETÖ soruşturması kapsamında cezaevinde bulunan ve dün korona virüsü sebebiyle vefat eden 84 yaşındaki tutuklu mahpus Nusret Muğla için “Nusret Ağabeyin ardından” başlıklı bir taziye iletisi yayınladı.
“Nusret Ağabey ile lise yıllarımda tanışmıştım” kelamlarıyla iletisine başlayan Bülent Arınç, Muğla ile tanışmasına ait “Küçük berber dükkanlarında ortağı Kenan ile çalışırlardı. Vakit içerisinde dost olmuştuk. Güler yüzlü, tatlı lisanlı bir insandı… Risale-i Işık’ları okur, fırsat bulursa insanlara iman ve Kur’an hakikatlerini anlatır, herkese ikramda bulunurdu” tabirlerini kullandı.
Arınç, üniversite ve avukatlığa başladığı yıllarda da Nusret Muğla ile dostluğunun devam ettiğini, birlikte çay sohbetleri yaptıklarını anlattığı iletisinin tamamı şu halde oldu:
HİZMET HAREKETİ OLARAK BİLDİĞİ YOLDA EĞİTİM FAALİYETLERİNE TAKVİYE OLMAYA BAŞLADI: Kendisi üzere pırıl pırıl beşerlerle kitap okur, sohbet yapardık. Sonra berberlikten ayrıldı ve küçük bir kavaf dükkanı açtı. Birebir hizmetine orada devam etti; artık Kavaf Nusret Ağabey olmuştu. Sonra ‘Hizmet Hareketi’ olarak bildiği yolda eğitim faaliyetlerine dayanak olmaya başladı. Kısıtlı imkânlarını bu yolda kullandı. Topladığı zekat, fitre ve çiftçilerden aldığı tıpkı yardımlar ile okulların üretim masrafina dayanak oluyordu. Kendisini sevenlerin Nusret Ağabeyi artık eğitim gönüllüsüydü.
BANKAYA PARA YATIRMAK CÜRMÜNDEN KARAR GİYİP TAHLİYE EDİLMİŞTİ: 15 Temmuz’da yaşanan hain darbe teşebbüsü ülkemizin üzerine bir felaket üzere çöktü. Uçaklar, helikopterler, tanklar bomba ve kurşun yağdırdı, meclisimiz bombalandı… Bu hain teşebbüs, onlarca şehit ve gazimizin canını fedakarca hiçe saymasıyla fakat önlenebildi. Bugünden çabucak birkaç gün sonra Nusret Ağabeyin de birçok arkadaşı üzere ‘silahlı terör örgütü üyesi olmak’ tezi ile tutuklandığını öğrendim. Bırakın silahı, eline bir gün çakı dahi almamış, kimseye kaba bir kelam söylememiş, her seferinde ‘Biz muhabbet fedaileriyiz hasımlığa vaktimiz yok.’ diyen o hoş insan, bankaya para yatırmak, eğitim vakfında vazife almak, gençlerle ilgilenmek üzere malum suçlamalar ile karar giymiş ve akabinde tahliye edilmişti.
ELİMDEN GELENİ YAPMAMI İSTEMİŞTİ: Kendisine 2 yıl evvel geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuştum. Kimseye kırgın ya da küskün değildi. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün bir felaket olduğuna inanıyor ve kendisinin ve arkadaşlarının haksız yere terörist olma tezi ile yargılandığını, bunun aileler için büyük travmalara neden olduğunu düşünüyordu. Haksızlıkların giderilmesi için benim de elimden geleni yapmamı istemişti. Hakkındaki karar onandıktan sonra cezaevine alındı. Kalp ve çeşitli rahatsızlıklardan ötürü çok sayıda ilaç kullanıyor, kendi başına hayatını idame ettirmekte zahmet çekiyordu. Maalesef tam teşekküllü üniversite hastanesinden alınan raporlar İsimli Tip Kurumu tarafından onanmadığı için cezaevi koşullarında kalmaya devam etti.
CEZAEVİ KAİDELERİ HASTA MAHKUMLARIN TEDAVİLERİ İÇİN UYGUN DEĞİL: Hastalığı şiddetini artırdı ve maalesef kovide yakalanarak dün 84 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bu hoş beşerle olan öykümün kısaca özeti budur: kendisine dair anılarımı kalbimin en müstesna köşesinde saklayacağım. Pekala akabinde söylenmesi gerekenler nedir? Cezaevi koşulları hasta mahkumların tedavileri ve tedavi süreçlerinde gerekli şartlar açısından uygun değildir. Kalp ameliyatı olması gerekenler var, kanser hastaları var. Tedavileri mevcut kurallar altında mümkün değil. Bu insanların cezaevinde kalmasının kamuya hiçbir yararı yok. Cezalarının büyük kısmını zati cezaevinde geçirmiş beşerler. İnfazlarının ertelenmesinin kamusal yararlarının olduğu üzere bu insanların daha kolay şifa bulabilmelerine de imkan sağlayacaktır. Anayasamızın 17. hususuna nazaran cezaevlerinde dahi olsalar vatandaşların kesinlikle insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamaları gerekiyor.
ADLİ TIP KURUMU YETKİLERİNİ MAKAM VE MEVKİDEN KORKMADAN KULLANSA, CUMHURBAŞKANININ AF YETKİSİNİ KULLANMASINA GEREK KALMAZ: Çoklu ilaç kullanan, çocukları ile birlikte cezaevinde kalan kanser hastaları var, üstelik kovid riski altındalar. Bunların infazının ertelenmesi İsimli Tip Kurumunun raporları onaylamasına bağlı. Şayet kurum, kelam konusu raporları onaylar ise cezaevinden infazları ertelenerek çıkacaklar, tahminen iyileşmeyecekler fakat konut ya da hastane kaideleri altında tedavileri mümkün olabilecek. Tabipler inançlı olur, merhametli olur, adaletli olur. Onlar, Hipokrat yemini etmiş insanlardır. Bu insanların cezaevinde kalıp vefata terk edilmesinin size, yargıya, toplumsal bütünlüğümüze ne üzere bir ziyanı olabilir? Lütfen bunları düşünün ve bu formda hareket edin. Burada yalnızca Anayasa’nın 17. unsuru değil, Cumhurbaşkanının da af yetkisi kıymet taşıyor. Sayın Sezer de, Gül de, Erdoğan da birtakım mahkumlar için de bu yetkilerini kullanmışlardı. Kaldı ki İsimli Tıp Kurumu, kendisine kanun ve yönetmelikler ile verilen yetkiyi hiçbir makam ve mevkiden korkmadan, hukuka uygun biçimde kullansa Cumhurbaşkanın af yetkisini kullanmasına dahi gerek kalmayacaktır.
KÖŞEBAŞLARINI TUTAN ZEBANİLER KAN VE İNTİKAM ATEŞİYLE YANIYORLARDI: Bu bahisteki tek muhatabım 15 Temmuz gecesi eline silah almamış, hiçbir formda silahlı aksiyonda bulunmamış, kendi hallerinde Türkiye’nin her yerinde imamı, müezzini, öğretmeni, hekimi, esnafı, emeklisiyle ‘Sen bu örgütün üyesisin’ denerek cezaevine doldurulmuş insanlardır. Sonsöz; Nusret Ağabey hakkını helal et. Ben, senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Fakat gözler kararmıştı, köşebaşlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşiyle yanıyorlardı. Hakikat bildiklerimi söylediğim için ben de hakaret gördüm, azarlandım, horlandım, Fetöcü olarak gaye gösterildim. Sana ve arkadaşlarına yararlı olamadığım üzere kendime de yararlı olamadım. Fakat inanıyorum ki bu da geçer ya hu. Göz yaşarır, kalp mahsun olur. Ama biz Rabbimizin razı olacağı şeylerden diğerini söylemeyiz”
