ANKARA– Memleket Partisi Genel Lider Vekili Gaye Usluer, Memleket Partisi’nin tüm partilere tarım ve hayvancılık alanında yaşanan sıkıntıların tahlili için yaptığı “ortak akıl” davetinden sonra bir basın açıklaması yaptı.
Açıklamasında Türkiye’nin önemli bir besin krizi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Usluer, “Ülkemizin ziraî üretim tertibi bozuldu. Temel eserlerde dahi ithalatçı ülke pozisyonuna geçtik. Yağ, pirinç, bulgur, şeker kuyrukları olan bir ülkeyiz. Neden? Zira üretemiyoruz. Üretemediğimiz için besine erişememe halimiz giderek derinleşiyor” dedi.
‘GIDA KRİZİNİN YAŞANACAĞI BİRKAÇ JENERASYON EVVEL AKLIMIZDAN DAHİ GEÇMEZDİ’
Pandemi, savaşlar, kuraklık üzere iklim olayları ve girdi fiyatlarındaki artışın besin krizini derinleştirdiğini belirten Usluer, “Bu süreç bize birebir vakitte endüstriyel besin sisteminin ne kadar dayanaksız olduğunu da gösterdi. Türkiye değerli bir tarım ülkesi. Türkiye üzere bir tarım ülkesinde besin krizinin yaşanacağı birkaç nesil evvel aklımızdan dahi geçmezdi. 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, 20 yıldır küçük çiftçilerin aleyhine, büyük şirketlerin lehine uygulamaları hayata geçirdi. Neredeyse her gün bir yasa, bir yönetmelik çıkararak ulusal servetimizi kıymetlerimizi bir bir yok etti” diye konuştu.
“Halkın besin sistemini kurmak, halkın besin egemenliğini oluşturmak birincil vazifemiz” diyen Usluer’in açıklamalarının satır başları şu biçimde sıralandı:
GDO KULLANIMININ ÖNÜ AÇILDI: “TEKEL’in tütün, alkol, tuz kısımlarını ayırarak özelleştirdiler. Tütün piyasası yabancı şirketlerin kontrolüne geçti, kontratlı üreticilik başladı. Yaprak Sürece Müdürlüklerini kapattılar. Nişasta bazlı şekerin, mısır şurubunun kotasını artırdılar. Cargill’in bir raporuyla şeker fabrikalarının birçok özelleştirildi. Biyogüvenlik Yasası çıkarttılar. GDO’lu yem ithalatına müsaade verildi. Çocuk maması hariç besin eserlerinde GDO kullanımının önü açıldı. Üretici Birlikleri Yasası ile hem ziraî örgütlerin denetimi sağlandı hem de çiftçilerin birliktelikleri bozuldu. Tarım Sigortaları Yasası yeniden şirketlere yaradı. Primin yarısı devlet tarafından ödense de daima yükselen prim fiyatları nedeniyle küçük çiftçiler sigorta yaptıramaz duruma düşürüldü.
KÖYLERE MAL VARLIKLARIYLA BİR ARADA EL KONULDU: Organik Tarım Yasası ile Organik Tarım Sertifikası verme yetkisi milletlerarası kuruluşlara verildi. DSİ’nin vazifeleri sonlandırıldı. Su Birlikleri Yasası ile suyun ticarileştirilmesinin önünü açtılar. TİGEM ve TAGEM toprakları yap, işlet, hisse ver modeliyle yıllarca olmak üzere şirketlere devredildi. Büyükşehir Bütünşehir Yasası ile köylerin yüzde 47’si ortadan kaldırıldı. Mahalle oldu. Köylerin hukuksal kişiliklerine mal varlıklarıyla birlikte el konuldu.
DEVLETLE ÇİFTÇİ ORTASINDAKİ BAĞLANTI YOK EDİLDİ: Tarım toprakları güç, maden ve inşaat dallarına açıldı. Şirketler için “acele kamulaştırmalar” yapıldı. Kanunların yetmediği yerde ve yahut kanunları aşmak için yönetmeliklerle şirketlerin önü açıldı. Günümüzde Zeytin Yasası’nı aşmak için çıkarılan yönetmelik üzere. Sonuç olarak bugün Türkiye temel eserlerde dahi ithalatçı pozisyonuna geldi. Ziraî yapının dağıtılmasıyla, devletle çiftçiler ortasında kurulmuş münasebet yok edildi.
ÇİFTÇİLER ŞİRKETLERE BAĞIMLI HALE GELDİ: Çiftçilerin elinden tohumları alındı, suları ticarileştirildi, girdi fiyatları alamayacakları fiyatlara yükseldi, ekolojik yapı tahrip edildi, tarlasına ne ekeceğine karar verme yetkisi bile elinden alındı. Sonuç olarak çiftçilerin toprakla olan bağı koparılmış oldu. Göç etmek zorunda kalan çiftçiler kentlerin besine ulaşamayan, en sıkıntı işlerde çalışan teminatsız emekçileri haline dönüştü. Devletin yaygınlaştırdığı ve teşvik ettiği kontratlı üreticilikle çiftçiler şirketlere bağımlı hale getirilerek kendi toprağında işçileştirildi.
İKLİM KRİZİNE VE SONUÇLARINA DAİR GERÇEKÇİ TAHLİLLER OLUŞTURMAK ZORUNDAYIZ: Bunun için gıdayı meta olmaktan çıkarmak, kendi tarım sistemlerimizi belirlemek, kendi kültürümüze uygun gıdayı üretme ve tüketme hakkımızı kullanmak zorundayız. Bunun için tarım ve besin siyasetlerimizin hemen yenilenmesi gerekiyor. Mahallî tohumlarımıza sahip çıkmak, tohumların patentlenmesini sağlamak, GDO’lu tohumlara ve eserlere karşı uğraş etmek zorundayız. Global iklim krizi ve sonuçlarına dair gerçekçi tahlilleri oluşturmak zorundayız. Daha az su, güç kullanımı gerektiren ve dünyayı soğutacak bir üretim sistemi olan klâsik köylü tarımına sahip çıkmak zorundayız.
ORTAK AKLI OLUŞTURMAYA HAZIRIZ: Tüm canlıların besine ve suya erişim hakkını savunmak, suların ve su kaynaklarının özelleştirilmesine karşı gayret etmek zorundayız. Besin krizi yaşamamak, açlıkla karşı karşıya kalmamak istiyorsak ülkemizde süratle bir besin egemenliği hareketi yaratmak zorundayız. Biz Memleket Partisi olarak hazırız. Türkiye’nin ortak düzgünü için ortak aklı oluşturmaya hazırız. Buradan siyasi partilere seslenmek istiyoruz. Karşılık aldığımız siyasi partileri şahsen ziyaret ederek tahlil raporumuzu paylaşacağız. Ülkemizin ortak düzgünlüğü, hepimizin uygunluğu için ortak akla talibiz.” (DUVAR)
