Meclisin üçüncü büyük partisi olan HDP’nin genel merkezinin önünü 5 Mayıs’ta ablukaya alan polis, HDP Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ı “Seni çivilerim” kelamlarıyla tehdit etti. Kelam konusu polis hakkında rastgele bir süreç yapılmadı.
Tehdide maruz kalan Ayşe Acar Başaran, iktidarın “böl, parçala, yönet” siyasetine dikkat çekerek, kendisine yönelik tehdidin de bu siyasetin bir modülü olduğunu söyledi. HDP’li vekil, iktidarın kutuplaştırıcı siyasetine karşı başta ana muhalefet olmak üzere bütün muhalefetin daha cesurca reaksiyon göstermesi gerektiğini söyledi.
Evrensel’den Şerif Karataş’a açıklamalarda bulunan Ayşe Acar Başaran, iktidarın HDP’ye yönelik sistematik bir hücum siyasetini geliştirdiğini belirterek “Gözaltılar, tutuklamalar, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, belediyelere kayyum atanması üzere aslında çoklu biçimlerde akınlarla yüz yüze kaldık” dedi.
‘TARİHTE BİR BİRİNCİ OLARAK DÜŞÜNÜLEBİLİR’
HDP vilayet binaları ve genel merkezi önünde yapılmak istenen provokasyonlara işaret eden Acar Başaran, bundan İçişleri Bakanlığı’nın sorumluğu olduğuna vurgu yaptı. “Planlarının boşa çıkmasının bir sonucu olarak, bir polis memurunun bana karşı savurduğu tehdit, yalnızca kişi olarak benimle ilgili değildi. Orada Kürtlere, bayanlara, Türkiye demokrasisine ve HDP’ye yönelik bir tehdit vardı” diyen Acar Başaran kelamlarına şöyle devam etti:
“Bu kadar açık bir biçimde bu tehdidin savurulması alışılmış ki tesadüf değil. Yakın bir vakitte parti binamızın içine girilerek arkadaşımız Deniz Poyraz katledildi. ’90’lı yılların karanlığını hepimizin yaşadığını biliyoruz, bunlar hafızamızda yer ediyor. Lakin bir polis memurunun direkt bir milletvekilini bu biçimde tehdit etmesi tarihte bir birinci olarak düşünülebilir. Burada iktidarın kolluğu, aslında çeteleşmiş kolluğu, çok rahat, iktidardan aldığı güçle, soruşturma geçirmeyeceğini bilerek bu tehdidi savurdu. İktidar nezdinde hiçbir açıklama gelmedi. Hasebiyle hiçbir süreç yapılmadı.”
‘YER YERİNDEN OYNAMALIYDI’
Ana muhalefet partisi başta olmak üzere muhalefetin, polisin tehdidine karşısında kendisine dayanışma telefonları edip etmediğine ve gerekli reaksiyonun gösterilip gösterilmediğine ait soruya Acar Başaran, “Kamuoyuna yansıyan kişisel yansılar var. Lakin bunu aşan bir refleks ya da bir itirazın gelmediğini söz etmek lazım” karşılığını verdi.
Toplumun belirli bir kısmının yapılan tehdidin ne manaya geldiğinin ve nasıl bir sürecin yürütülmek istendiğinin farkında olduğunu ve buna nazaran refleks gösterdiğini söyleyen Acar Başaran, “Özellikle muhalefet güçleri, bayanlar ağır bir refleks gösterdi. Fakat ana muhalefet başta olmak üzere pek çok muhalefet partisinin bu hususta olması gerektiği üzere bir refleks göstermediğini söz etmek lazım” dedi.
Başaran, “Yer yerinden oynamalıydı. Bunu bana yönelik tehdit olduğu için söylemiyorum. Rastgele bir vatandaşa polis memurunun bu biçimde bir tehdidi yeri yerinden oynatması gereken bir durumken, bu hususta bu kadar sessizliğin olması hakikaten kabul edilemez. Tehlikenin büyüklüğünün görülmediğinin göstergesi” diye konuştu.
‘İKTİDAR SIKIŞTIĞINDA TEHDİDE BAŞVURUYOR’
İktidarın sıkıştığı bütün süreçlerde tehdidi bir araç olarak kullandığına dikkat çeken Acar Başaran, bunun birinci olmadığının altını çizerek, “Ama bu prosedüründe başarısız olacağını görmeli iktidar” dedi.
Tepkilerin kâfi seviyede olmamasına rağmen iktidarın nezdinde kabulünün azaldığını söyleyen Acar Başaran, “İktidar tam da bu nedenle tehditle, partimize saldırarak, amaç göstererek, Kürt düşmanlığıyla, kutuplaştırma siyasetiyle ayakta kalmaya çalışıyor. Bu da bunun bir parçası” sözlerini kullandı.
Buna karşı yapılacak olanın daha yavuz reaksiyon göstermek olduğunu söyleyen Acar Başaran, “Bu atmosferde bu siyaseti boşa çıkarmanın öbür yolu sistemi yok. Zira iktidar ayrıştırarak ayakta duruyor. Demek ki bunu tam zıddı, bunun panzehri de örgütlenme, daha çok bir ortaya gelme. İktidarın böl, parçala, yönet siyasetine karşı daha kolektif, daha ortak bir gayret çizgisi örmenin elzem olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu. (HABER MERKEZİ)
